Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

baştan başa

  • 1 насквозь

    baştan başa
    * * *
    1) bir yandan bir yana; boydan boya

    пу́ля проби́ла сте́ну наскво́зь — kurşun duvarı delip geçti

    мы прошли́ всю у́лицу наскво́зь — caddeyi boydan boya geçtik

    2) перен., разг. ( полностью) tümüyle; baştan başa

    наскво́зь прогни́вший режи́м — temeline kadar çürümüş rejim

    Русско-турецкий словарь > насквозь

  • 2 sweep clean

    baştan başa değiştirmek

    English-Turkish dictionary > sweep clean

  • 3 sweep clean

    baştan başa değiştirmek

    English-Turkish dictionary > sweep clean

  • 4 durcharbeiten

    baştan başa incelemek
    gözden geçirmek

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > durcharbeiten

  • 5 durchlesen

    baştan başa okumak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > durchlesen

  • 6 scour

    bastan basa dolasmak, her tarafi dolasarak karis karis taramak; (down ile, out ile, off ile) ovarak temizlemek, sürterek kazimak; (out ile) (su) asindirmak; yikamak, yagini gidermek; dekape etmek

    English to Turkish dictionary > scour

  • 7 весь

    tüm,
    bütün,
    hep,
    tamam; baştan başa,
    boydan boya,
    tümüyle; her şey;herkes
    * * *
    мест.
    1) (вся, все, всё) tüm, bütün, hep, top, tamam

    по всему́ го́роду — kentin her yanında / dört bir yanında

    мы обошли́ весь го́род — şehri baştan aşağı dolaştık

    прочеса́ть весь лес — ormanı karış karış / boydan boya taramak

    фотогра́фия / портре́т во весь рост — boy resmi

    всей семьей — ailece, evcek

    у нас вся семья́ така́я, у нас в семье́ все таки́е — biz ailece öyleyizdir

    истра́тить все (свои́) де́ньги — parasının tümünü / hepsini harcamak

    не кричи́, все прохо́жие на тебя́ смо́трят — bağırma, gelip geçen herkesi kendine baktırıyorsun

    треть всех по́данных голосо́в — toplam oy'un üçte biri

    за всё ле́то мы так и не встре́тились — koca bir yaz bir kez olsun görüşemedik

    он всю (свою) жизнь рабо́тал — ömrü / hayatı boyunca çalıştı

    вся его́ жизнь прошла́ в борьбе́ — hayatı hep savaşımla geçti

    э́тот проце́сс продолжа́ется всю жизнь — bu süreç tüm yaşam boyu sürer

    со всей эне́ргией — olanca enerjisiyle

    все де́сять книг — on kitabın onu da

    со всех сторо́н — dört bir yandan

    2) ( целиком) baştan başa, boydan boya; tümüyle

    он весь в пыли́ — üstü başı toz içinde

    он весь дрожи́т — her tarafı titriyor

    он весь ушёл в рабо́ту — kendini tamamen işe verdi

    3) ( всё) → сущ., с herşey

    всё и́ли ничего́! — ya hep ya hiç!

    ты для меня́ всё — sen benim herşeyimsin

    всё э́то ложь! — hep yalan!

    всё, что у него́ есть (о состоянии, имуществе) — elinde avucunda nesi varsa, nesi var nesi yok, varı yoğu

    всё, что он мо́жет сде́лать, э́то... — yapabileceği,...maktan öteye geçemez

    у меня́ всё; э́то всё, что я хоте́л сказа́ть — diyeceğim bu kadar

    4) ( все) → сущ., мн. herkes; (el)âlem

    все как оди́н — tek adammışçasına

    э́то все зна́ют — bunu herkes biliyor

    все на тебя́ смо́трят — elâlem sana bakıyor

    (вы) все в сбо́ре? - Все. — hep tamam mısınız? Tamamız.

    а нельзя́ нам всем вме́сте пое́хать? — hep gitsek olmaz mı?

    сло́вно все слепы́е — sanki âlemin gözü yok

    5) (при сравн. ст.)

    лу́чше всего́ приходи́ за́втра — en iyisi yarın gel

    бо́льше всего́ он любит ле́то — en çok yazı sever

    ху́же всего́ то, что... — işin en fena tarafı şudur ki...

    ••

    он весь в отца́ — babasının burnundan düşmüş

    всё равно́ (так или иначе)nasıl olsa

    всё равно́ узна́ю — nasıl olsa öğrenirim

    его́ всё равно́ вы́гнали бы — nasıl olsa kovulacaktı

    всё равно́ (тем не менее)gene (de)

    всё равно́ не найдёт — gene de bulamaz

    всё равно́! — hepsi bir!

    мне всё равно́ — bana göre hava hoş

    рабо́тать так - всё равно́, что ничего́ не де́лать — böyle çalışmak hiç bir şey yapmamakla birdir

    Русско-турецкий словарь > весь

  • 8 through

    adj. direkt, kesintisiz
    ————————
    adv. bir uçtan bir uca, baştan sona, sayesinde, tamamen, doğru, doğruca
    ————————
    prep. bir uçtan bir uca, sayesinde, içinden, arasından, baştan başa, yüzünden
    * * *
    1. boyunca 2. içinden
    * * *
    [Ɵru:] 1. preposition
    1) (into from one direction and out of in the other: The water flows through a pipe.)...-(in için)den/arasından
    2) (from side to side or end to end of: He walked (right) through the town.) bir uçtan öbür uca
    3) (from the beginning to the end of: She read through the magazine.)...-in başından sonuna kadar
    4) (because of: He lost his job through his own stupidity.) yüzünden,...-den
    5) (by way of: He got the job through a friend.)...-ın yardımıyla/sayesinde
    6) ((American) from... to (inclusive): I work Monday through Friday.)...-dan...-ya kadar
    2. adverb
    (into and out of; from one side or end to the other; from beginning to end: He went straight/right through.) bir yandan diğer yana; bir uçtan diğer uca
    3. adjective
    1) ((of a bus or train) that goes all the way to one's destination, so that one doesn't have to change (buses or trains): There isn't a through train - you'll have to change.) aktarmasız, direkt
    2) (finished: Are you through yet?) bitirmiş
    4. adverb
    (in every part: The house was furnished throughout.) baştan başa/ayağa
    - soaked, wet through
    - through and through
    - through with

    English-Turkish dictionary > through

  • 9 сплошь

    1) baştan başa, boydan boya; azalıksız (olarak) ( без перерыва)

    не́бо сплошь бы́ло покры́то ту́чами — gök yüzünü baştan başa bulutlar kaplamıştı

    2) ( целиком) tümüyle
    ••

    сплошь и / да ря́дом — sıksık; ikide birde ( то и дело)

    Русско-турецкий словарь > сплошь

  • 10 throughout

    adv. her tarafında, baştan başa, boyunca
    ————————
    prep. baştan başa, boyunca, süresince
    * * *
    in başından sonuna
    * * *
    1) (in all parts of: They searched throughout the house.) her yerinde, bütün...-de
    2) (from start to finish of: She complained throughout the journey.) başından sonuna kadar, boyunca

    English-Turkish dictionary > throughout

  • 11 voll

    voll [fɔl]
    I adj
    1) ( gefüllt) dolu (von/mit ile); ( besetzt) dolu;
    brechend \voll tıklım tıklım dolu, tıka basa dolu;
    halb \voll yarısına kadar dolu;
    mit \vollem Mund ağzı (yemek) dolu;
    aus \vollem Hals avazı çıktığı kadar;
    ich bin \voll ( bis oben hin) ( fam) tıka basa doydum;
    einen Teller \voll essen bir tabak dolusu (yemek) yemek;
    aus dem V\vollen schöpfen hazırdan yemek;
    im V\vollen leben bolluk içinde yaşamak
    2) ( erfüllt) dolu;
    \voll(er) Freude sevinç dolu, sevinç içinde
    3) ( fam) ( betrunken) dut gibi
    4) ( rundlich) tombul
    5) ( Stimme) tok;
    \volles Haar haben saçı gür olmak
    6) ( vollständig) tam, tüm, bütün;
    eine \volle Stunde warten tam bir saat beklemek;
    in \voller Größe tam boy;
    das \volle Ausmaß der Katastrophe afetin tam boyutları;
    in \voller Fahrt tam gaz giderek;
    die \volle Verantwortung tragen bütün sorumluluğu taşımak;
    in \vollem Ernst tam bir ciddiyetle;
    \volle Kanne (sl) Allah ne verdiyse;
    in \voller Schönheit (a. iron) bütün güzelliğiyle;
    der \volle Kaufpreis satış fiyatının tamamı;
    jdn nicht für \voll nehmen birini ciddiye almamak
    II adv
    1) ( vollkommen, vollständig) tam olarak, tamamen;
    \voll bezahlen tamamen ödemek;
    \voll und ganz baştan başa, tamamen;
    den Mund \voll nehmen bol keseden atmak;
    die Nase (von jdm/etw) \voll haben ( fam) bir kimseden/şeyden bıkmış olmak
    2) ( mit aller Wucht) bütün ağırlıyla
    3) (sl) ( total) komple

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > voll

  • 12 thru

    adj. direkt, kesintisiz
    ————————
    adv. bir uçtan bir uca, baştan sona, tamamen, doğru, doğruca
    ————————
    prep. bir uçtan bir uca, içinden, arasından, baştan başa, sayesinde, yüzünden
    * * *
    e kadar
    * * *
    [Ɵru:]
    (short for through.)

    English-Turkish dictionary > thru

  • 13 thro

    adj. direkt, kesintisiz
    ————————
    adv. bir uçtan bir uca, baştan sona, tamamen, doğru, doğruca
    ————————
    prep. bir uçtan bir uca, içinden, arasından, baştan başa, sayesinde, yüzünden

    English-Turkish dictionary > thro

  • 14 thro

    adj. direkt, kesintisiz
    ————————
    adv. bir uçtan bir uca, baştan sona, tamamen, doğru, doğruca
    ————————
    prep. bir uçtan bir uca, içinden, arasından, baştan başa, sayesinde, yüzünden

    English-Turkish dictionary > thro

  • 15 Anfang

    Anfang <-(e) s, -fänge> ['anfaŋ] m
    baş, başlangıç;
    \Anfang Mai mayıs başında;
    am \Anfang des Jahres yılın başında;
    \Anfang nächster Woche gelecek haftanın başında;
    er ist \Anfang fünfzig ellilerin başındadır;
    den \Anfang machen başlamak;
    einen neuen \Anfang machen yeniden başlamak;
    von \Anfang an baştan, başından itibaren;
    für den \Anfang başlangıç için;
    das ist der \Anfang vom Ende bu işin sonu belli oldu;
    von \Anfang bis Ende başından sonuna kadar, baştan başa;
    aller \Anfang ist schwer ( prov) her işin başı zordur

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Anfang

  • 16 vorn

    vorn [fɔrn] adv
    1) ( an vorderer Stelle) önde, başta; ( am vorderen Ende) baş ucunda; ( im Vordergrund) ön planda; ( auf der Vorderseite) ön tarafta;
    wir saßen ganz \vorn biz tam önde oturduk;
    von/nach \vorn önden/öne;
    weiter \vorn daha önde;
    von \vorn bis hinten önden arkaya kadar; ( fam) baştan başa;
    das Zimmer liegt nach \vorn ( fam) oda öne bakıyor
    2) ( an der Spitze) önde, başta;
    \vorn liegen önde olmak
    3) ( am Anfang) başta;
    von \vorn baştan;
    ( noch) weiter \vorn ( im Text) daha (da) önde

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > vorn

  • 17 корка

    kabuk
    * * *
    ж, врз
    kabuk (-ğu)
    ••

    от ко́рки до ко́рки — baştan başa

    Русско-турецкий словарь > корка

  • 18 наглухо

    1) ( очень плотно) sımsıkı

    на́глухо заби́ть дверь — kapıyı mıhlamak / mıhlayıp kapatmak

    2) в соч.

    на́глухо застёгнутый — baştan başa ilikli

    Русско-турецкий словарь > наглухо

  • 19 по-турецки

    Türkçe; Türk usulü, alaturka ( в турецком стиле)

    ко́фе по-туре́цки — Türk kahvesi, Türk usulü kahve

    вся ко́мната была́ обста́влена по-туре́цки — oda baştan başa Türk usulü döşenmişti

    сиде́ть по-туре́цки — bağdaş kurup / kurmuş oturmak

    он говори́т по-туре́цки? — Türkçesi var mı?

    Русско-турецкий словарь > по-турецки

  • 20 сплошной

    круго́м - сплошны́е поля́ — çevresi hep tarla

    вдоль доро́ги сплошно́й лес — yolun boyu aralıksız orman

    после́дняя страни́ца газе́ты - сплошны́е объявле́ния — gazetenin son sayfası baştan başa ilan

    побере́жье на мно́гие киломе́тры - сплошно́й приро́дный пляж — kilometrelerce uzanan sahil boydan boya doğal bir plajdır

    2) tüm; topyekun ( тотальный)

    страна́ сплошно́й гра́мотности — nüfusunun yüzde yüzü okuma yazma bilen bir ülke

    3) разг. sırf

    всё э́то - сплошна́я ложь — tüm bunlar sırf yalandır

    лицо́ у него́ представля́ло собо́й сплошну́ю ра́ну — yüzü yekpare bir yaraydı

    Русско-турецкий словарь > сплошной

См. также в других словарях:

  • baştan başa — zf. 1) Tamamen, bütünüyle, hepsi bir arada Yaptıkları baştan başa sersemlik ve aptallıktır. R. H. Karay 2) Başından sonuna kadar, bir uçtan bir uca Kasabayı baştan başa dolaşan davulcu yorulmuştu. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baştan — zf. Başından alarak, bir kez daha, yeniden Konuyu baştan anlatayım. Birleşik Sözler baştan aşağı baştan başa baştankara baştan savma baştan sona yeni baştan …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir baştan (veya uçtan) bir başa (veya uca) — bir yerin bir sınırından öbür sınırına kadar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • taş taş üstünde bırakmamak — baştan başa yıkıp yerle bir etmek Kaçsan da kaç para eder? Sana, köyde taş taş üstünde bırakmayacak diyorum. Y. K. Karaosmanoğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Yaşar Kemal — (born Kemal Sadık Gökçeli 1923) is one of Turkey s leading writers. [cite news| url=http://www.turkishdailynews.com.tr/archives.php?id=2229| title=French pay tribute to Yasar Kemal | work=Turkish Daily News |accessdate=2008 04 04|date=1997 03… …   Wikipedia

  • Yaşar Kemal — (pseudónimo de Kemal Sadik Gokceli) nacido en 1923 en Hemite, una aldea en la provincia de Adana, sur de Turquía es una renombrada figura de la literatura contemporánea de su país. Procedente de una familia de origen kurdo, a la edad de cinco… …   Wikipedia Español

  • cesim — sf., esk., Ar. cesīm Büyük, iri, kocaman Arzı baştan başa cesim ormanlar kaplamış. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çan kulesi — is. İçinde çan bulunan uzun, yüksek kule Baştan başa yenileşen o şehirlerin her tarafında çan kuleleri yükselir. Y. K. Beyatlı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • derya — is., esk., Far. deryā 1) Deniz 2) mec. Bilgili kimse 3) mec. Bir şeyin bol olduğu yer Kasaba baştan başa bir çamur deryası hâlini alır. S. F. Abasıyanık Birleşik Sözler deryadil kaptanıderya lebiderya çamur deryası Atasözü, Deyim ve Birleşik… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dirlik — is., ği 1) Yaşayış, hayat, sağlık, varlık, geçim 2) Huzur, erinç Madem birsin, birlik olsun / Dilde, dinde, milliyette / Murat et de dirlik olsun / Baştan başa cemiyette. O. S. Orhon 3) tar. Osmanlı İmparatorluğu nda bir hizmete karşılık olmak… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gösteriş — is. 1) Gösterme işi veya biçimi 2) Başkalarını aldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için birinin yaptığı yapay davranış, çalım, kurum Eski hayat baştan başa bir nümayiş ve gösteriş hayatı idi. A. Haşim 3) Göze çarpıcı nitelik,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»