-
1 насквозь
baştan başa* * *1) bir yandan bir yana; boydan boyaпу́ля проби́ла сте́ну наскво́зь — kurşun duvarı delip geçti
мы прошли́ всю у́лицу наскво́зь — caddeyi boydan boya geçtik
2) перен., разг. ( полностью) tümüyle; baştan başaнаскво́зь прогни́вший режи́м — temeline kadar çürümüş rejim
-
2 sweep clean
baştan başa değiştirmek -
3 sweep clean
baştan başa değiştirmek -
4 durcharbeiten
baştan başa incelemekgözden geçirmek -
5 durchlesen
baştan başa okumak -
6 scour
bastan basa dolasmak, her tarafi dolasarak karis karis taramak; (down ile, out ile, off ile) ovarak temizlemek, sürterek kazimak; (out ile) (su) asindirmak; yikamak, yagini gidermek; dekape etmek -
7 весь
tüm,bütün,hep,tamam; baştan başa,boydan boya,tümüyle; her şey;herkes* * *мест.1) (вся, все, всё) tüm, bütün, hep, top, tamamпо всему́ го́роду — kentin her yanında / dört bir yanında
мы обошли́ весь го́род — şehri baştan aşağı dolaştık
прочеса́ть весь лес — ormanı karış karış / boydan boya taramak
фотогра́фия / портре́т во весь рост — boy resmi
всей семьей — ailece, evcek
у нас вся семья́ така́я, у нас в семье́ все таки́е — biz ailece öyleyizdir
истра́тить все (свои́) де́ньги — parasının tümünü / hepsini harcamak
не кричи́, все прохо́жие на тебя́ смо́трят — bağırma, gelip geçen herkesi kendine baktırıyorsun
треть всех по́данных голосо́в — toplam oy'un üçte biri
за всё ле́то мы так и не встре́тились — koca bir yaz bir kez olsun görüşemedik
он всю (свою) жизнь рабо́тал — ömrü / hayatı boyunca çalıştı
вся его́ жизнь прошла́ в борьбе́ — hayatı hep savaşımla geçti
э́тот проце́сс продолжа́ется всю жизнь — bu süreç tüm yaşam boyu sürer
со всей эне́ргией — olanca enerjisiyle
все де́сять книг — on kitabın onu da
со всех сторо́н — dört bir yandan
2) ( целиком) baştan başa, boydan boya; tümüyleон весь в пыли́ — üstü başı toz içinde
он весь дрожи́т — her tarafı titriyor
он весь ушёл в рабо́ту — kendini tamamen işe verdi
3) ( всё) → сущ., с herşeyвсё и́ли ничего́! — ya hep ya hiç!
ты для меня́ всё — sen benim herşeyimsin
всё э́то ложь! — hep yalan!
всё, что у него́ есть (о состоянии, имуществе) — elinde avucunda nesi varsa, nesi var nesi yok, varı yoğu
всё, что он мо́жет сде́лать, э́то... — yapabileceği,...maktan öteye geçemez
у меня́ всё; э́то всё, что я хоте́л сказа́ть — diyeceğim bu kadar
4) ( все) → сущ., мн. herkes; (el)âlemвсе как оди́н — tek adammışçasına
э́то все зна́ют — bunu herkes biliyor
все на тебя́ смо́трят — elâlem sana bakıyor
(вы) все в сбо́ре? - Все. — hep tamam mısınız? Tamamız.
а нельзя́ нам всем вме́сте пое́хать? — hep gitsek olmaz mı?
сло́вно все слепы́е — sanki âlemin gözü yok
5) (при сравн. ст.)лу́чше всего́ приходи́ за́втра — en iyisi yarın gel
бо́льше всего́ он любит ле́то — en çok yazı sever
ху́же всего́ то, что... — işin en fena tarafı şudur ki...
••он весь в отца́ — babasının burnundan düşmüş
всё равно́ (так или иначе) — nasıl olsa
всё равно́ узна́ю — nasıl olsa öğrenirim
его́ всё равно́ вы́гнали бы — nasıl olsa kovulacaktı
всё равно́ (тем не менее) — gene (de)
всё равно́ не найдёт — gene de bulamaz
всё равно́! — hepsi bir!
мне всё равно́ — bana göre hava hoş
рабо́тать так - всё равно́, что ничего́ не де́лать — böyle çalışmak hiç bir şey yapmamakla birdir
-
8 through
adj. direkt, kesintisiz————————adv. bir uçtan bir uca, baştan sona, sayesinde, tamamen, doğru, doğruca————————prep. bir uçtan bir uca, sayesinde, içinden, arasından, baştan başa, yüzünden* * *1. boyunca 2. içinden* * *[Ɵru:] 1. preposition1) (into from one direction and out of in the other: The water flows through a pipe.)...-(in için)den/arasından2) (from side to side or end to end of: He walked (right) through the town.) bir uçtan öbür uca3) (from the beginning to the end of: She read through the magazine.)...-in başından sonuna kadar4) (because of: He lost his job through his own stupidity.) yüzünden,...-den5) (by way of: He got the job through a friend.)...-ın yardımıyla/sayesinde6) ((American) from... to (inclusive): I work Monday through Friday.)...-dan...-ya kadar2. adverb(into and out of; from one side or end to the other; from beginning to end: He went straight/right through.) bir yandan diğer yana; bir uçtan diğer uca3. adjective1) ((of a bus or train) that goes all the way to one's destination, so that one doesn't have to change (buses or trains): There isn't a through train - you'll have to change.) aktarmasız, direkt2) (finished: Are you through yet?) bitirmiş•4. adverb(in every part: The house was furnished throughout.) baştan başa/ayağa- soaked, wet through
- through and through
- through with -
9 сплошь
1) baştan başa, boydan boya; azalıksız (olarak) ( без перерыва)не́бо сплошь бы́ло покры́то ту́чами — gök yüzünü baştan başa bulutlar kaplamıştı
2) ( целиком) tümüyle••сплошь и / да ря́дом — sıksık; ikide birde ( то и дело)
-
10 throughout
adv. her tarafında, baştan başa, boyunca————————prep. baştan başa, boyunca, süresince* * *in başından sonuna* * *1) (in all parts of: They searched throughout the house.) her yerinde, bütün...-de2) (from start to finish of: She complained throughout the journey.) başından sonuna kadar, boyunca -
11 voll
voll [fɔl]I adjbrechend \voll tıklım tıklım dolu, tıka basa dolu;halb \voll yarısına kadar dolu;mit \vollem Mund ağzı (yemek) dolu;aus \vollem Hals avazı çıktığı kadar;ich bin \voll ( bis oben hin) ( fam) tıka basa doydum;einen Teller \voll essen bir tabak dolusu (yemek) yemek;aus dem V\vollen schöpfen hazırdan yemek;im V\vollen leben bolluk içinde yaşamak2) ( erfüllt) dolu;\voll(er) Freude sevinç dolu, sevinç içinde4) ( rundlich) tombul5) ( Stimme) tok;\volles Haar haben saçı gür olmak6) ( vollständig) tam, tüm, bütün;eine \volle Stunde warten tam bir saat beklemek;in \voller Größe tam boy;das \volle Ausmaß der Katastrophe afetin tam boyutları;in \voller Fahrt tam gaz giderek;die \volle Verantwortung tragen bütün sorumluluğu taşımak;in \vollem Ernst tam bir ciddiyetle;\volle Kanne (sl) Allah ne verdiyse;in \voller Schönheit (a. iron) bütün güzelliğiyle;der \volle Kaufpreis satış fiyatının tamamı;jdn nicht für \voll nehmen birini ciddiye almamakII adv\voll bezahlen tamamen ödemek;\voll und ganz baştan başa, tamamen;den Mund \voll nehmen bol keseden atmak;2) ( mit aller Wucht) bütün ağırlıyla3) (sl) ( total) komple -
12 thru
adj. direkt, kesintisiz————————adv. bir uçtan bir uca, baştan sona, tamamen, doğru, doğruca————————prep. bir uçtan bir uca, içinden, arasından, baştan başa, sayesinde, yüzünden* * *e kadar* * *[Ɵru:]( American)(short for through.) -
13 thro
adj. direkt, kesintisiz————————adv. bir uçtan bir uca, baştan sona, tamamen, doğru, doğruca————————prep. bir uçtan bir uca, içinden, arasından, baştan başa, sayesinde, yüzünden -
14 thro
adj. direkt, kesintisiz————————adv. bir uçtan bir uca, baştan sona, tamamen, doğru, doğruca————————prep. bir uçtan bir uca, içinden, arasından, baştan başa, sayesinde, yüzünden -
15 Anfang
Anfang <-(e) s, -fänge> ['anfaŋ] mbaş, başlangıç;\Anfang Mai mayıs başında;am \Anfang des Jahres yılın başında;\Anfang nächster Woche gelecek haftanın başında;er ist \Anfang fünfzig ellilerin başındadır;den \Anfang machen başlamak;einen neuen \Anfang machen yeniden başlamak;von \Anfang an baştan, başından itibaren;für den \Anfang başlangıç için;das ist der \Anfang vom Ende bu işin sonu belli oldu;von \Anfang bis Ende başından sonuna kadar, baştan başa;aller \Anfang ist schwer ( prov) her işin başı zordur -
16 vorn
1) ( an vorderer Stelle) önde, başta; ( am vorderen Ende) baş ucunda; ( im Vordergrund) ön planda; ( auf der Vorderseite) ön tarafta;wir saßen ganz \vorn biz tam önde oturduk;von/nach \vorn önden/öne;weiter \vorn daha önde;von \vorn bis hinten önden arkaya kadar; ( fam) baştan başa;das Zimmer liegt nach \vorn ( fam) oda öne bakıyor2) ( an der Spitze) önde, başta;\vorn liegen önde olmak3) ( am Anfang) başta;von \vorn baştan; -
17 корка
-
18 наглухо
1) ( очень плотно) sımsıkıна́глухо заби́ть дверь — kapıyı mıhlamak / mıhlayıp kapatmak
2) в соч.на́глухо застёгнутый — baştan başa ilikli
-
19 по-турецки
Türkçe; Türk usulü, alaturka ( в турецком стиле)ко́фе по-туре́цки — Türk kahvesi, Türk usulü kahve
вся ко́мната была́ обста́влена по-туре́цки — oda baştan başa Türk usulü döşenmişti
сиде́ть по-туре́цки — bağdaş kurup / kurmuş oturmak
он говори́т по-туре́цки? — Türkçesi var mı?
-
20 сплошной
1) aralıksızкруго́м - сплошны́е поля́ — çevresi hep tarla
вдоль доро́ги сплошно́й лес — yolun boyu aralıksız orman
после́дняя страни́ца газе́ты - сплошны́е объявле́ния — gazetenin son sayfası baştan başa ilan
побере́жье на мно́гие киломе́тры - сплошно́й приро́дный пляж — kilometrelerce uzanan sahil boydan boya doğal bir plajdır
2) tüm; topyekun ( тотальный)страна́ сплошно́й гра́мотности — nüfusunun yüzde yüzü okuma yazma bilen bir ülke
3) разг. sırfвсё э́то - сплошна́я ложь — tüm bunlar sırf yalandır
лицо́ у него́ представля́ло собо́й сплошну́ю ра́ну — yüzü yekpare bir yaraydı
- 1
- 2
См. также в других словарях:
baştan başa — zf. 1) Tamamen, bütünüyle, hepsi bir arada Yaptıkları baştan başa sersemlik ve aptallıktır. R. H. Karay 2) Başından sonuna kadar, bir uçtan bir uca Kasabayı baştan başa dolaşan davulcu yorulmuştu. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
baştan — zf. Başından alarak, bir kez daha, yeniden Konuyu baştan anlatayım. Birleşik Sözler baştan aşağı baştan başa baştankara baştan savma baştan sona yeni baştan … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir baştan (veya uçtan) bir başa (veya uca) — bir yerin bir sınırından öbür sınırına kadar … Çağatay Osmanlı Sözlük
taş taş üstünde bırakmamak — baştan başa yıkıp yerle bir etmek Kaçsan da kaç para eder? Sana, köyde taş taş üstünde bırakmayacak diyorum. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
Yaşar Kemal — (born Kemal Sadık Gökçeli 1923) is one of Turkey s leading writers. [cite news| url=http://www.turkishdailynews.com.tr/archives.php?id=2229| title=French pay tribute to Yasar Kemal | work=Turkish Daily News |accessdate=2008 04 04|date=1997 03… … Wikipedia
Yaşar Kemal — (pseudónimo de Kemal Sadik Gokceli) nacido en 1923 en Hemite, una aldea en la provincia de Adana, sur de Turquía es una renombrada figura de la literatura contemporánea de su país. Procedente de una familia de origen kurdo, a la edad de cinco… … Wikipedia Español
cesim — sf., esk., Ar. cesīm Büyük, iri, kocaman Arzı baştan başa cesim ormanlar kaplamış. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
çan kulesi — is. İçinde çan bulunan uzun, yüksek kule Baştan başa yenileşen o şehirlerin her tarafında çan kuleleri yükselir. Y. K. Beyatlı … Çağatay Osmanlı Sözlük
derya — is., esk., Far. deryā 1) Deniz 2) mec. Bilgili kimse 3) mec. Bir şeyin bol olduğu yer Kasaba baştan başa bir çamur deryası hâlini alır. S. F. Abasıyanık Birleşik Sözler deryadil kaptanıderya lebiderya çamur deryası Atasözü, Deyim ve Birleşik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dirlik — is., ği 1) Yaşayış, hayat, sağlık, varlık, geçim 2) Huzur, erinç Madem birsin, birlik olsun / Dilde, dinde, milliyette / Murat et de dirlik olsun / Baştan başa cemiyette. O. S. Orhon 3) tar. Osmanlı İmparatorluğu nda bir hizmete karşılık olmak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gösteriş — is. 1) Gösterme işi veya biçimi 2) Başkalarını aldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için birinin yaptığı yapay davranış, çalım, kurum Eski hayat baştan başa bir nümayiş ve gösteriş hayatı idi. A. Haşim 3) Göze çarpıcı nitelik,… … Çağatay Osmanlı Sözlük